13 Temmuz 2017

Kitap: Dünyanın Sefaleti - 3. Kısım (Pierre Bourdieu vd.)

1. Kısım için şuraya;

2. Kısım için şuraya buyrun:

İKİNCİ BÖLÜM: Mekan Etkisi

223 - Bu gettolarda devlet de, onun polisi, okulu, sağlık kurumları, kuruluşları vb. de yoktur. (Mekan Etkisi, Pierre Bourdieu)

226 - ...Paris'in merkezindeki Faubourg Saint-Honore Caddesi'ndeki iç mimarlar, işçi sınıfı caddesi olan Faubourg Saint-Antoine Caddesi'ndeki "doğramacılar" ile bariz bir karşıtlık içindedirler. Aralarındaki farkı aristokratik isimlerinden bariz bir biçimde ayırt edebiliriz; ancak aynı zamanda, buralarda sunulan ürünlerinin özellikleri, mahiyeti, kalite ve fiyatları ile müşterilerinin toplumsal statüsü vb. de bu farkı ortaya koyar. Aynı mantıkla saç stilistlerini mahalle berberleriyle, çizmecileri ayakkabı tamircileriyle karşılaştırabiliriz. (Mekan Etkisi, Pierre Bourdieu)

227 - ...başkenti taşra ile (ve "taşralılık" ile) ilişkilendirmeden yeterince analiz etmek mümkün değildir. Taşralılık da sermayeden ve başkentten (tamamen göreceli anlamda) yoksun olmak demektir. (Mekan Etkisi, Pierre Bourdieu)

227 - ...bu fiiller (Paris' çıkmak, girmek, içermek, asimile olmak, aforoz etmek, benimsemek, dışlamak, ihraç etmek vs.) aslında, merkezi ve kıymet  verilen bir mekana ne kadar yakın ya da uzak olunduğunu niteler. (Mekan Etkisi, Pierre Bourdieu)

229 - ...sermayesi olmayanlar ise toplumsal olarak nadiren bulunabilen metalardan fiziki veya sembolik olarak uzak tutulurlar; en istenmeyen ve en az nadir görülen kişi ve metalarla birlikte yaşamaya zorlanırlar. Sermayesizlik, sınırlanmışlık hissini arttırır; kişiyi belirli bir mekana bağlar. (Mekan Etkisi, Pierre Bourdieu)

231 - Belirli yerlerde, özellikle de en kapalı ve "seçkin" olanlarında, sadece ekonomik ve kültürel sermaye sahibi olmak yetmez; sosyal sermaye de gereklidir. Sosyal sermaye ile sembolik sermaye, kişi ve eşyaların (şık muhitlerde veya lüks evlerde) uzun süre boyunca bir araya toplanmasının getirdiği kulüp etkisi ile üretilir. Bir araya gelen bu insan ve eşyalar, çoğunluktan farklıdırlar ve zaten onların ortak yönleri de sıradan olmamalarıdır. (Mekan Etkisi, Pierre Bourdieu)


236 - "Mahalle", "getto" veya "göçmen gettosu" gibi genelleyici kavramlar, ulusal olduğu varsayılan [küçük burjuvaya (alt orta sınıf) ait] bir normdan azıcık da olsa sapan tüm semtlere uygulanır olmuştur. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)


236 - Sosyolojik cehaletle siyasi sorumsuzluğun aşık attığı bu büyük oranda fantastik olan söylem... (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

237 - Özetle, dışlanma, Amerika'da yüzyıllardır iş görmekte olan ve devlet ve ulusal ideoloji tarafından hoşgörülen veya teşvik edilen bir kast sistemine dayalı olarak kurulurken, Fransa'da çoğunlukla sınıf temellidir ve kamu politikalarıyla kısmen de olsa hafifletilir. (...) Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kent Bantustanlarının aksine, Fransa'nın durumu kötüleşen banliyöleri etnik olarak homojen değildir; zira devlet tarafından teşvik edilen ikici bir ırksal ayrıma dayalı topluluklardan oluşmazlar. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

237 - Bantustan: Güney Afrika'da siyahi kabilelerin yoğun biçimde yaşadığı bir bölge. (Dipnot, Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

238 - (ABD'de) Ellili yıllarda altın çağını yaşamış olan siyahların gettolarında durum, bu tarihten itibaren hızlı ve büyük çaplı bir biçimde kötüye gitmiştir. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)


239 - ...gettoların maruz kaldığı toptan ve görünüşe göre de kendiliğinden süregelen toplumsal düzenin bozulması süreci, en iyi şekilde, Amerika hükümetinin, altmışlardaki isyanlara karşılık olarak bu mahallelerde izlediği, bilinçli terk etme politikası ile açıklanabilir. Amerikan hükümetinin sosyal ve kentsel alanlardan kendini geri çekmesi ile sonuçlanan bu politika;gettonun kurumlarının işleyişi için zaruri olan kamu programlarını sekteye uğratmış, getto sakinlerini desteklemek için ayrılan kaynakları büyük oranda kısıtlamış ve gettonun sistematik bir biçimde çözülmesini tetiklemiştir. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)


239 - Los Angeles'ta 1992 yılında Rodney King'i darp eden beyaz polislerin suçsuz bulunmasının ardından yaşanan öfke patlamasına medyanın gösterdiği ilgiye bakıp da günlük hayattaki sessiz isyanları gözardı etmemek gerekir. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

240 - Bu suçların çoğu; siyahi gettolarında, bu gettoların sakinleri tarafından ama daha da önemlisi, onlara karşı işlenmiştir -sokak şiddetinin birincil kurbanlarının, kentlerde yaşayan yoksul siyahlar olduğu çoğu kez unutuluyor. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

240 - ...anneler, çocuklarına serseri kurşunlardan kaçmak için nasıl yere eğileceklerini henüz onlar çok küçükken öğretirler. (...) kıt kanaat geçinirken çocuklarına yaptırdıkları ölüm sigortasının aylık taksitlerini öderler. (...) tabanca bulmak kolaydır. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

242 - Kişilerin, kendilerini ve ailelerini kendi güçleriyle savunmaya her daim hazırlıklı olması gerekiyor. (...) (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

242 - Başkan Johnson tarafından, ülke boyunca yüzden fazla kentte ortaya çıkan ırksal isyan dalgasının nedenlerini tespit etmekle görevlendirilen Kerner Komisyonu, 1968 yılında, "özel sermaye, büyük kentlerimizin en fazla ayrımcılığa uğrayan bölgelerinden, büyük oranda geri çekilmiş durumdadır" şeklinde bir uyarıda bulunmuştur. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

244 - Günümüzde 10 dolar gibi makul bir fiyata, her türden "otu" satın almak mümkün. Ekstazi ile birlikte, bireysel ve kollektif olarak, artık yoksullar da kendi kendilerine zarar verebilir hale gelmişlerdir. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

245 - Gettoda piyasa ekonomisinin geri çekilmesi ve yaşam koşullarının genel olarak kötüleşmesi ile birlikte, kamu sektörü de artık güvenlik, sağlık, eğitim, barınma ve adalet gibi temel kamusal hizmetleri temin edemez hale gelmiştir. (...) Bu hizmetler, kullanıcıların maruz kaldığı eşitsizlikleri hafifletmek şöyle dursun, onların daha da fazla tecrit edilip damgalanmasına neden olmaktadır. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

246 - Her halükarda Sosyal Hizmetler, ihtiyaç sahibi ailelerin refah seviyesini yükseltmekle değil, beyaz seçmenlerin çoğunluğunun tahammül edilemez bulduğu sosyal harcamaları düşürmek için, sosyal yardım alıcılarının sayısını asgariye çekmekle ilgilenmektedir. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

246 - Sosyal yardımlardan yararlananların sayısını düşürmek noktasında, ücretsiz ve anonim ihbar hattı kurmak, yerel gazetelerde açık açık muhbirlik çağrıları yapmak, yakın gözetimde kullanılacak muhbirleri ödüllendirmek ve yardım alanların ikamet adreslerine habersiz ziyarette bulunmak gibi türlü teknikler tek tek ya da birlikte kullanılıyor. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

247 - Chicago'nun son beş belediye başkanından hiçbiri, çocuklarını devlet okullarına göndermemiştir. Mevcut okul müdürü ile öğretmenlerin yarısından fazlası da... (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

247 - Banka yoktu; müşterilerinin sosyal yardım çeklerini bozdurmak için 8 dolara kadar masraf çıkaran bürolar vardı. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

248 - ...yeni doğan bebeklerin ölüm oranı; Şili, Kosta Rika, Küba ve Türkiye gibi Üçüncü Dünya Ülkeleri'ndeki yeni doğan ölümleri oranlarını da aşıyordu. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

248 - Özetle, Amerikan devletinin kenti terk etme politikası, gettonun kamu kurumlarını mahvetmiştir. Bu kurumlar, getto sakinlerini toplumun geri kalanına entegre etmek bir yana dursun, birer tecrit aracına dönüşmüştür. Gettoda devletten geriye ne kaldıysa, sırf farklı dışlanma biçimlerini teşvik etmekten başka bir iş görmez -ki getto da zaten dışlanmanın bir sonucudur-. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

249 - Fransa'da da hem sağ hem de sol cenahtaki yönetici elitler, teknokrat miyoplukları yüzünden ve kısa vadeli mali performanslara takılı kalarak, yetmişlerin ortalarından beri izledikleri kamu sektörünü "küçültmeyi" ve toplumsal ilişkileri hızla metalaştırmayı amaçlayan yeni muhafazakar politikada ısrar ederse, bugün hala bize uzakmış gibi gelen bu korkunç distopya, bir gün bize çok yakın ve tanıdık gelen bir gerçeklik haline gelebilir. (Tersten Ütopya Olarak Amerika, Loic J. D. Wacquant)

253 - Alakasız bir posterde ise -muhtemelen reklamcılık ajansı yeri karıştırmıştır-, fildişi tenli ve sarışın küçük bir kız çocuğu hastane yatağında yatıyor: "Onun Kana İhtiyacı Var, Bağışlamayı Unutmayın." (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

254 - ..."profesyonel bir dümenci"... (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

256 - Hitabet maharetinin her daim üstün tutulduğu sözlü ve hareketli getto kültüründe konuşkanlık, büyük saygı duyulan bir özelliktir. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

256 - Otobiyografisinde Malcolm X şöyle anlatıyor: "Harlem'de hayatta kalmak için herkesin bir dümen çevirmesi gerekiyordu, bir de hayatta kalmak adına ne yaptıklarını unutmak için de kafaları güzel olmalıydı." (Dipnot, The Zone, Loic J. D. Wacquant)

257 - Bu dünyanın onun kaderi olduğunu bildiğinden, acı verici derecede bir netlikle kendine acımanın bir anlamı olmadığının farkında. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

257 - ...kendisinin de sorunlu giden hayatına yeni bir yön çizme ihtiyacı hissettiği bir zamanda, hayatının bir bilançosunu çıkarma fırsatı çıkmıştı karşısına ("yat kalk haline şükret"). Bu nedenle, konuşmasını sürekli küçük şaşkınlıklarla ("vay bee!") kesip, fazla yakın ve tanıdık olmalarının getirdiği sıradanlıklarıyla insanı kendine kör eden dramlar karşısında ne kadar endişeli ve güçsüz olduğunu teyit ediyor. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

258 - Tennesee'den buraya 1956 yılında, on binlerce Güneyli siyahı Chicago'ya getiren İkinci Büyük Göç... (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

258 - Kendi neslinin alt sınıf kentli siyahları arasında yaygın olduğu üzere, o da büyükanne ve büyükbabasını tanımamıştı. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

259 - "Burada bir şeyler dönüyor ama ne olduğundan emin değilim. Şiddet oranı delicesine arttı. Eskiden çocuklarda sopa ve bıçak olurdu. Şimdi bizimkilerden daha iyi silahları var." (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

262 - Tekrar Kennedy King College'a kaydolup "iletişim" okumak istediğini de söylüyor; ancak bu sözleri, bir yandan gettodan bir şekilde kaçmak istediğinin, diğer yandan da mülakat etkisinin dayattığı ideolojik görev çağrısının da bir ifadesidir. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

262 - "Okula rağbet oluyor çünkü yakında aerodinamik uzay teknolojisi okumayana McDonalds'ta bile iş vermeyecekler galiba.(Dipnot, The Zone, Loic J. D. Wacquant)

267 - Bir yanda insanları pasif, bahtsız mağdurlar olarak tasvir edip kişiyi şefkate sevk eden "acıma dolu" bir yorum söz konusu. Diğer yanda ise, kahramanca "direniş" stratejileri tasvir eden ve tahakküm edilenlerin erdem ve yaratıcılıklarını öven popülist bir okuma mevcuttur. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

267 - Bu tuzaklara düşmemek için bir nevi ahlaki bir parantez açmak gerektiğini, ilk başta duyduğumuz sempati, öfke veya korku duygularını geçici olarak da olsa askıya alıp bu dünyaya Rickey'nin bakış açısından bakmak gerektiğini kabul etmemiz gerekir. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

269 - "Benden bile daha kötü durumda olanlar var." ifadesi getto sakinlerinin sıklıkla kullandığı bir ifade. En kötü durumda bulunanları bile kendilerini rahatlatmak istercesine böyle söylüyor. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

269 - Marjinalleştirme eşyanın tabiatı haline gelince kişi, dışlandığının bilincinden de yoksun kalır. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

270 - McDonalds'ın temsil ettiği bu düşük ücretli ve onur kırıcı işler, son on yıldır taş kokain [crack] gibi "büyük çaplı tüketime yönelik" uyuşturucuların ortaya çıkışıyla inanılmaz hızda büyüyen uyuşturucu ekonomisiyle nasıl rekabet edebilir ki? Çok az getirisi olan ve neredeyse daha büyük risklerle de olsa daha doğrudan bir şekilde sonuç veren sokak ekonomisi kadar belirsiz olan "yasal yolu" tutmanın ne faydası var? (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

271 - ...yeni hizmet sektörünün "köle işlerine" razı olmuş olanların her gün maruz kaldığı kişisel hakaret ve ayrımcılıklardan kurtulma imkanı vermiyor mu? (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

271 - Dümencilikle geçinen insanlar gibi dümencilikten gelen paranın da "bir yere gittiği yok"; bu para bulunduğu an harcanır, zira yarının garantisi yokken bugünün sefası kardır. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

272 - Rickey'nin hayali postanede çalışmakmış. Tarih boyunca bu devlet kurumu, siyahi Amerikalılar için "orta sınıf" olmanın birincil yollarından biri olmuştur. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

273 - (işin aslı LeRoy sağlam ama mütevazı bir orta sınıf apartmanında bir daire kiralamış ve Chicago Parkı bölgesinde tam zamanlı olarak şeriflik ve spor eğitmenliği yapıyormuş.) Rickey için, spordan başka geriye kalan tek seçenek, ona bakmayı kabul edecek bir kadın bulmak (ki onun nezdinde en zayıf ve bağımlı varlık olan kadına bağımlı olmak, en büyük utanç kaynağı ve zayıflık göstergesidir.) (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

273 - Uzaktan, yukarıdan bakarak gettodaki hayata dair tespitte bulunan gazetecilerin yaydığı genel geçer görüşlerin aksine, uyuşturucu satıcıları etrafındaki insanlarca sevilmez; aksine onlardan nefret edilir. Uyuşturucu satıcıları örnek olarak gösterilmez;  onlar da kendilerini, yerel sakinlerin imreneceği "rol modeller" olarak görmezler ve görünüşte elde ettikleri maddi başarı da (...) kent içinde, ahlaki çöküntünün hakim olduğuna işaret etmez. (Dipnot, The Zone, Loic J. D. Wacquant)

274 - Hayatın, günlük hayatta kalma mücadelesine indirgendiği, insanların sürekli, sahip oldukları az biraz kıymetli şeylerle ellerinden gelenin en iyisini yapmak zorunda oldukları, sosyal ve ekonomik güvencesizliğin insafsızca her şeyi kulattığı bu koşullar altında, içinde bulunulan zaman o kadar belirsiz hale gelir ki geleceği yutar; artık geleceğin ancak fantezisi kurulabilir. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

274 - ...onları isteksizce kabul eden beyazlar ile kentin derinliklerinden kurtulmak için kimliklerini reddetmekle itham eden siyahların arasında kalmış "proleteryavari entelijensiya" arasında da kabul görür.  Plan olarak bilinen bu komplo "teorisi"ne göre, bugün gettonun çöküşü, atılımlarda ve kollektif taleplerde bulunan siyah topluluğunu uyuşturucu denizinde boğarak engellemeyi amaçlayan hükümetin -gizliden gizliye ama kasıtlı olarak- güttüğü politikaların bir sonucudur. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

275 - Ortaya çıkan gerilla savaşında, herkes, her şeyden evvel kendinden olana karşı, kardeş kardeşe, yoksul daha yoksula karşı savaşıyor. (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

278 - "Bunlar çocukları olan çocuklar gibi." (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

282 - "...sence iyi iş nasıldır?..."
"...postanede olabilir, yani otobüs şoförlüğü olur, güvencesi olsun yani biliyorsun. Demem o ki kalıbına göre değişir. Bu işler ne ki belki ama kurtulmaya çalışan [parmaklarını şaklatır] biri için bir şeydir, anladın mı?" (The Zone, Loic J. D. Wacquant)

285 - "Düz tipler miydi onlar?"
"...sen onları öyle etiketlersen onlar da seni etiketler. Aynı şey. Sen, "Serseri o!" ersin ya da "Odunun teki o!" dersin ama yok yani hiç de öyle kolay değil. (...) Kim paçayı kurtarır da yırtarsa. Asıl mesele bu, tamam mı?" (The Zone, Loic J. D. Wacquant)